27 Ocak 2013 Pazar


Kadınlar genellikle düğün, doğum gibi çeşitli vesilelerle kendilerine hediye edilerek mücevher sahibi olabiliyorlardı. Kadının statüsüne göre kullandığı mücevherler de değişkenlik gösteriyordu. Aynı günümüzde olduğu gibi mücevherini satarak hayır yapan Valide Sultan’lar veya dara düştüğünde mücevheri ile ailesinin temel ihtiyaçlarını gidermeye çalışan fedakar anneler içinse mücevher bir birikim vesilesiydi.

Her ne kadar mücevherin merkezi padişahlardı desek de kadınların mücevher gelenekleri o kadar güçlüydü ki günümüzde bile birçoğumuz farkında olmadan Osmanlı mücevher geleneğini sürdürüyoruz. Halkası tamamlanmadan ortası açık bırakılan ve bu sayede her bileğe uyum sağlayan burma altın bilezikler, sıra sıra elmas taşların dizilmesiyle meydana gelen günümüzde de aynı isimle anılan “akarsu” bilezikler, özellikle elmas severlerin mutlaka bir takımına sahip oldukları “divanhane çivisi” motifli yüzük, kolye ve küpeler hatta Osmanlı’da sıkça kullanılan hilal motifli mücevherler de gerek klasik gerekse modern mücevher severlerin ilgisini çekmeye devam ediyor.

26 Ocak 2013 Cumartesi



Osmanlı’da mücevher padişah merkezliydi. En önemli ve en fazla sayıda mücevher padişahlar için özenle üretilmekteydi. Bunların bir kısmı padişahlar tarafından bizzat kullanıldığı gibi kayda değer bir kısmı da çeşiti vesilelerle hediye edilirdi. Osmanlı Hanedanı’nın hediyeleşme kültürü her daim ilgimi çekmiştir. Padişahlar çevresindekileri çoğu zaman birşeylere teşvik etmek veya onurlandırmak, ödüllendirmek için hediyeler verirlerdi. Hediyelerin şıklığı, güzel işçiliği ve tabii ki muhteşem taşlarının parlaklığını görünce insanın o devirlere dönüp hediyeleşmenin bir parçası olası geliyor...

21 Ocak 2013 Pazartesi




Mücevherler, bu dönemde hem dekoratif amaca hizmet ediyor, hem de çoğunlukla kadının ve ailesinin toplum içindeki yerini belirleyip, evli, bekâr veya dul olduğunu gösteriyordu. Bir kadının taktıklarına bakarak kolaylıkla toplumsal statüsü anlaşılabilirdi.

Saray dışında, çoğu kez kadının hayatı boyunca düğün, nişan, doğum gibi vesilelerle hediye olarak edindiği mücevherler yaşam için bir maddi bir garanti olarak görülüyor ve sıkıntılı dönemlerde elden çıkarılıyordu. Aslına bakarsanız Türk toplumunun geniş bir kesiminde bu yaklaşım halen geçerliliğini koruyor.
Osmanlı’da hayatın her alanında gördüğümüz mücevher, günümüzde de hayatımızın (özellikle de biz kadınların) önemli bir parçası. Deneyimli bir ustanın elinden çıkmış bir mücevher hangi maddi değerde olursa olsun göz zevkimizi geliştirir, bizi daha iyi belki daha güzel hissettirir. 

20 Ocak 2013 Pazar







Çeşitli vesilelerle seferler sırasında veya doğu ülkeleriyle yapılan ticaret neticesinde elde edilen taşlar saraydaki bu mekanda özenle işlenir ve her biri birbirinden kıymetli mücevherler ortaya çıkardı. Günümüzde bütün gelişmiş imkanlara rağmen o dönemde yapılan parçaların ustalıklarını ve inceliklerini yakalamak çok zor.

Osmanlı takıları arasında alışageldiğimiz parçalar dışında sorguç, istefan (hotoz), saç bağı, gerdanlık, iğne, çelenk, küpe, bilezik, yüzük, zingir, mühür, halhal, pazubent, düğme, çaprast, zincir, saat, köstek, kemer, kemer tokası da vardı.
Kur'an kabı, kılıç, hançer, bıçak, gürz, tüfek, tesbih, bardak, matara, kase, şerbetlik, maşrapa, zarf, kutu, sandık, rahle, şamdan, kaşık, nargile, yazı takımı, yelpaze, ayna, tarak, askı, kamçı, sadak, Kabe hediyeleri gibi küçük boyutlu eşyalarda ve saraya ait taht, beşik, örtü, kaftan, zırh, pabuç, çizme, at koşum takımı gibi büyük boyutlu eşyalarda da mücevhere sıkça rastlanırdı.

18 Ocak 2013 Cuma




Yaşamdaki detaya bu kadar önem veren Osmanlı insanının elbette mücevhere de derin bir saygı duyması, inceliklerine emek vermesi çok doğal. Dolayısıyla mücevher ustalarının kıymeti de ayrıydı. Osmanlı sarayında kuyumcular, "ehl-i hiref" denilen ve el sanatlarıyla uğraşanların oluşturduğu zümrelerden biriydi.

Sarayda kuyumcular, bir ustanın yanında çıraklıktan başlayarak zaman içinde kalfa ve usta olarak yetişirdi. Topkapı Sarayı'nın Orta Kapısı ile Akağalar kapısı arasında kalan, Bîrun denilen bölümde yaşamaktaydılar. En kıdemlilerine "kuyumcu başı" denirdi. Osmanlı kuyum işlerinin başında padişahların saray atölyelerine ve kuyumculara yaptırdıkları en değerli eserler gelmektedir ki bunlar arasında Kâbe'ye gönderilmek üzere yapılanlar, Hırka-i Saâdet için yapılanlar ve padişahların kendileri için yapılanları sayabiliriz.

16 Ocak 2013 Çarşamba


Kapalıçarşı denince akla önce Osmanlı Hanedanlığı geliyor doğal olarak...

Bugünlerde popüler mecralarda tekrar gündeme gelen Osmanlı aslında milyonlarca insanın kimlik kodlarına işlenmiş onlarca gelenek, görenek, bilgi ve kültür altyapısının merkezi. Yıllarca unutturulmaya çalışılan ecdadımızın hayata bakış açısı, yaşam biçimi ve adetleri incelendiğinde aslında hayatlarının her anında ince bir zevk, detaylarda gizli bir asalet ve muhteşem bir zarafet göze çarpıyor.  O günlerde teknolojinin hayatımızı bu kadar kuşatmamış olmasından mıdır, onların tüm mahlukatın hayatına duydukları saygıdan mıdır, yoksa vakitlerindeki bereketten midir bilinmez, Osmanlı kültüründe günümüzde hızlıca, önemsemeden, baştan savma yapılan birçok şeye ciddi zaman ayrılmış ve her açıdan en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş ve planlanmış.