Elmaslar birçoğumuzun rüyalarını süsleyen evrenin
sonsuz ışıltıları... Mücevher ile olan yolculuğum sırasında gözlemlerim genelde
bana bu ışıltının erkeklere çok birşey ifade etmediği ama kadınların büyük bir kısmının
hayranlıkla baktığı, hatta bakmaya doyamadığını, elmasların onları alıp başka
diyarlara götürdüğünü gösterdi. Gördüğüm manzara karşısında elmasların Allah’ın
kadınlara bir başka lütfu olduğunu düşündüm hep.
Benim açımdansa mücevhere en çok anlam kazandıran kullandıkça
her mücevherin ister büyük ister küçük olsun aslında birçok anı biriktirmesi ve
sonrasında nesilden nesile aktarılmasıdır. Bazen büyüklerimizden yadigar kalan
küçücük bir parça bile kocaman elmaslara bedeldir bizler için.
Büyük küçük tüm elmasların yolculuğu da aslında
aynıdır. Gördüğümüz o küçücük taşlar dünyanın derinliklerinden nice zorluklarla
çıkartılır. Kanada, Avustralya, Rusya ve tabii ki Afrika’da bulunan bu madenler
lastiğinin içine yetişkin bir insanın rahatlıkla oturabileceği kadar büyük
kamyonlarla dairesel biçimde kazılarak 1.2 km çapına kadar ulaşan büyük
çukurlardır çoğu zaman. Bu resimde gördüğünüz kırmızı okun az önce bahsettiğim
kadar büyük bir kamyon olduğunu düşünürsek, bu madenin ne kadar devasa bir
boyutta olduğunu anlayabiliriz.
Buradan nice zorluklarla çıkartılan bu elmaslar
öncelikle taş ve topraktan ayrılıyor. Sonrasında kalitelerine ve yapılarına
göre asorti ediliyor. Daha sonra ancak kesim için hazır hale geliyor ki aslında
bu bile daha işin başlangıcı sayılabilir.
Elmas kesimi çok ayrı ustalık ve tecrübe gerektiren
özel bir expertiz alanı. Her usta her taşı kesemediğinden özellikle büyük
taşlar mevzu bahis olduğunda üzerlerinde bazen aylarca düşünülerek kesim kararı
verilebiliyor. Bu arada çok merak edilen bir ayrıntıya da değinmeden
edemeyeceğim. Elmas ve pırlanta farkı bana sıkça sorulan sorular arasında
olmuştur her daim. Elmas ve pırlanta aslında aynıdır. Pırlantanın özü elmastır.
Madenden çıkan ham haline elmas denir. İşlem görürken bazı elmaslar 57 fasetli
şekilde kesilir. Elmasın bu şekilde kesilmiş haline pırlanta denir. Yani
aslında halk arasında bilinenin aksine pırlanta bir kesim şeklidir.
Dünyanın en meşhur pırlanta kesim ustalarından Gabi
Tolkowsky aslında taş kesimi konusunda büyük bir tecrübeye sahip bir aileden
geliyor. Akrabalarından bir tanesi az önce bahsettiğimiz 57 fasetli yuvarlak
pırlanta kesimi bulan kişidir. Gabi Tolkowsky ise kesmiş olduğu büyük
pırlantalarla mücevher dünyasında ün kazanmıştır. Dünyanın en büyük
pırlantalarından 545.67 ct (yani 109.13 gr) ağırlığındaki Golden Jubilee
Diamond’ı kesmiş ve daha sonra De Beers firması bu muhteşem pırlantayı Tayland
Kralı Bhumibol Adulyadej’e satmıştır. Sarı-kahverengi arası bir renktedir.
Değerinin 12 milyon usd’a yakın olduğu tahmin edilmektedir. Yıllar önce
Türkiye’ye geldiğinde Bay Gabi ile yaptığımız bir sohbette bu taşı kesebilmek
için haftalarca düşündüğünü, hesaplar yaptığını ve birçok farklı yaklaşımdan
sonra Cushion Cut dediğimiz (yastık kesim) şeklinde kesmeye karar verdiğini anlatmıştı.
Hepimizin bildiği, Topkapı Sarayı’nın gözdesi
Kaşıkçı Elması ile ilgili ise kesimine dair detaylı bilgimiz olmamasına rağmen,
elmasın el değiştirme hikayeleri çok enteresan. Efsaneye göre: 1774 yılında
Pigot adında bir Fransız subayı, bu elması Hindistan'ın Madaras Mihracesi'nden
satın alıp Fransa'ya götürür. Bir zaman sonra tekrar satılığa çıkartılan elması
Napolyon'un annesi satın alır ve uzun süre göğsünde taşır. Ne var ki, Napolyon
sürgüne gönderildiği zaman, oğlunu kurtarabilmek için, annesi de elması
mecburen satılığa çıkartır. İşte o sırada, Fransa'da bulunan Tepedelenli Ali
Paşa'nın bir adamı, paşa adına 150 bin altın ödeyerek elması satın alır ve
paşaya getirir. Sultan 2. Mahmut zamanında, Tepedelenli Ali Paşa, devlete karşı
ayaklandığı gerekçesiyle öldürülür, paşanın varlıklarına el konulur ve nesi var
nesi yoksa Osmanlı Hazinesine gönderilir. Böylelikle, Napolyon'un annesinden
satın alınan "Kaşıkçı Elması" hazineye girmiş olur.